Makale

Makale

Yûnus Emre Günümüz İnsanına Ne Söyler?

What Does Yunus Emre Tell Us?

Mehmet Demirci
Yıl 2022, Sayı 1, Sayfalar:115-123

750 sene önce yaşamış olan Yûnus Emre’nin acaba günümüz insanına söyleyeceği bir şey var mıdır? Onun şiirleri sadece kendi yaşadığı çağa mı hitap ediyordu, yoksa evrensel boyutta mıdır? Bu tür soruların cevabı “evet” olacaktır. Nedeni şu: Yûnus ve benzerleri, doğrudan insana seslenirler, insana dokunurlar ve özellikle insanın iç dünyasına, kalbine, gönlüne hitap ederler.

Dünya değişir, çağlar değişir, kıyâfetler değişir, iklimler değişir. Ama değişmeyen bir şey vardır: İnsanın iç dünyası, mânevî yapısı, kalbi, gönlü ve duyguları. Belki zekâ geliştirici uygulamalar çıkmıştır. Ama kalbin, iç dünyamızın meselesi binlerce yıldır aynıdır, aynı kalmaya devam edecektir. Çağımızın insanı 750 sene önceki insandan farklı hissetmiyor, onda farklı bir kalp çarpmıyor. Kalbin ihtiyaçları bâkîdir. Eski insan nefs taşıyordu, biz de taşıyoruz.

İnsan denen üstün varlık bedenle ruh, madde ile mânâ karışımından ibâret bir bütündür. İnsanı diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan tarafı, başta rûhu ve mânevî varlığıdır. Beden yok olucu, ruh ise kalıcıdır, ebedîdir. İnsanın bu dünyadaki ve öteki dünyadaki mutluluğu; maddesi ile mânâsı, kalbi ile kalıbı arasındaki uyum ve âhenge bağlıdır. Bu dengenin bozulması, daha çok maddenin ve bedene bağlı güçlerin, yani aşırı ihtirasların, kibirlerin gururların, çekememezliklerin, bencillik duygularının azgınlaşması, insan varlığına hâkimiyet kurması şeklinde olmaktadır. Bu bakımdan mânânın madde karşısında ezilmemesi için özel bir gayret gösterilmesi gerekir.

750 sene önce yaşamış olan Yûnus Emre’nin acaba günümüz insanına söyleyeceği bir şey var mıdır? Onun şiirleri sadece kendi yaşadığı çağa mı hitap ediyordu, yoksa evrensel boyutta mıdır? Bu tür soruların cevabı “evet” olacaktır. Nedeni şu: Yûnus ve benzerleri, doğrudan insana seslenirler, insana dokunurlar ve özellikle insanın iç dünyasına, kalbine, gönlüne hitap ederler.

Dünya değişir, çağlar değişir, kıyâfetler değişir, iklimler değişir. Ama değişmeyen bir şey vardır: İnsanın iç dünyası, mânevî yapısı, kalbi, gönlü ve duyguları. Belki zekâ geliştirici uygulamalar çıkmıştır. Ama kalbin, iç dünyamızın meselesi binlerce yıldır aynıdır, aynı kalmaya devam edecektir. Çağımızın insanı 750 sene önceki insandan farklı hissetmiyor, onda farklı bir kalp çarpmıyor. Kalbin ihtiyaçları bâkîdir. Eski insan nefs taşıyordu, biz de taşıyoruz.

İnsan denen üstün varlık bedenle ruh, madde ile mânâ karışımından ibâret bir bütündür. İnsanı diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan tarafı, başta rûhu ve mânevî varlığıdır. Beden yok olucu, ruh ise kalıcıdır, ebedîdir. İnsanın bu dünyadaki ve öteki dünyadaki mutluluğu; maddesi ile mânâsı, kalbi ile kalıbı arasındaki uyum ve âhenge bağlıdır. Bu dengenin bozulması, daha çok maddenin ve bedene bağlı güçlerin, yani aşırı ihtirasların, kibirlerin gururların, çekememezliklerin, bencillik duygularının azgınlaşması, insan varlığına hâkimiyet kurması şeklinde olmaktadır. Bu bakımdan mânânın madde karşısında ezilmemesi için özel bir gayret gösterilmesi gerekir.